Kadınların soyadı ve nüfus kayıtlarının; seçim hakları olmaksızın evlilik nedeniyle değişmesinin ve göç ettirilmesinin kadın örgütlerinin mücadelesine karşın önüne geçilemiyor. Evli kadınların nüfus kayıtlarının göçünün önüne geçilmesi için 2002 yılından beri yürürlükte olan Yeni Medeni Yasa'da da değişiklik zorunlu görülüyor.Hukukçulara göre, Türkie'de yürürlükte olan Nüfus Kanunu da, Anayasa ve uluslararası sözleşmelere aykırı.
İstanbul Barosu'nun Kadınlara Hukuki Destek Merkezi (KAHDEM) kurucularından, Aile Hukuku alanında çalışmalarıyla tanınan Avukat Habibe Yılmaz Kayar'a göre, 743 sayılı Eski Medeni Kanunun yürürlükten kaldırılarak 2002 yılından beri yürürlükte olan 4721 sayılı yeni Medeni Kanun ile birlikte kadınlar lehine yapılan bazı değişiklikler gerçekleşse de kadına yönelik eşitsizlik ve ayrımcılık devam ediyor.
Medeni Kanununda, kadınların yalnızca kendi soyadını kullanmasına, nüfus kayıtlarının taşınması/ ‘göç ettirilmesi’ durumunun bir seçenek olarak verilmemesinin yol açtığı toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve kadınların yok sayılmasıyla ilgili Kayar, Kazete'den Duygu Köseoğlu'nun sorularını yanıtladı.
Av. Habibe Yılmaz Kayar, tüm bu kimlik sorunlarının ataerkil sistemin dayattığı bir durum olarak Medeni Kanunda da karşımıza çıktığını ifade etti. Yasadaki bu durumun insan hakları ihlali olduğunu ve bu hakkın doğuştan kazanılan bir hak olmasına karşın kadınlar için bir mücadele alanına dönüştüğünün altını çizdi.
"Yüzyıl sonra başladığımız noktadayız"
Birinci dalga feminizmin, yasalar karşısında kadın ve erkeğin eşit olması, kadın için eşit fırsatlar sunulması, eşitsizliğin giderilmesi konusunda bir girişim olduğunu anımsatan Avukat Yılmaz Kayar, kadının soyadı ve kayıtlarının taşınması konusunun, ikinci ve üçüncü dalga feminizmin eleştirileri ile ataerkil sistemden kaynaklandığının şimdi çok daha görünür olduğunu ifade etti. Günümüzde kadının, bedeninin, sosyalliğinin, cinselliğinin kontrol edilmesinin hala birinci dalga feminizmin önerdiği yerde kalmamıza yol açtığını söyleyen Av.Yılmaz Kayar, yasa karşısındaki eşitliğin yüz yıl öncesindeki feministlerin talebi olduğunu hatırlattı. Yılmaz Kayar, “Biz yüz yıldır yasalardaki eşitliği sağlayamadık. Uygulama ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan eşitsizlikleri tartışmaya geçemiyoruz. Çünkü biz hala bulunduğumuz yerden bir adım ileriye geçemiyoruz.”dedi.
"Kadın kanunda erkeğe bağlı tarifleniyor"
Nüfus Hizmetlerine ilişkin kanunda 1972 yılındaki düzenlemenin ardından geçen 29 yılda hiçbir şeyin değişmediği gibi 2007’de yapılan düzenlemedeki eşitsizliğin devam ettirildiğini söyleyen Yılmaz Kayar: “22. madde uyarınca evlendirme işlemini yapanlar; evlenmenin yapıldığı tarihten itibaren 10 gün içinde düzenlenecek evlenme bildirimini nüfus müdürüne gönderecekler. 2. madde evlenen kadının kaydı, kocasının hanesine taşınır. Kocası ölen kadın, yeniden evlenmedikçe ölen kocanın aile kütüğünde kalır. Ancak dilerse babasının kütüğüne dönebilir. Nüfus Hizmetleri Kanunu, 2002 yılında yürülüğe giren Medeni Kanundaki eşitlikçi düzenlemelere, taraf olduğumuz CEDAW ve AİHS sözleşmesine aykırıdır. Mevcut haliye nüfus kayıtlarında kadın erkeğe bağlı olarak; birinin kızı, birinin eşi, birinin annesi olarak tariflemiş ve ancak onlarla beraber kadının varlığı tanımlanmış, kadını birey olarak tanımlamamıştır."
“Kadın” cümlesinin geçtiği yerde ayrımcılık başlıyor"
“Bunların kökenlerinin hepsi aynı” diyerek konuşmasını sürdüren Yılmaz Kayar, şunları söyledi: “Boşanan kadının 300 günlük bekleme meselesi, evlenen kadının ve boşanan kadının soyadı, nüfus kayıtlarının taşınması meselesi aslında hepsi 2002’den önceki düzenlemelerde yer alan ve değiştirilmeden bugüne aktarılan konular. 1 Ocak 2002 de Medeni Kanunda devrimci değişiklikler oldu. Örneğin ev reisliği kaldırıldı, eşler arasında eşitlikçi düzenlemeler yapıldı, edinilmiş mallara katılma rejimi yasal mal rejimi olarak kabul edildi.
Fakat 4721 sayılı yeni Medeni Kanun, 743 sayılı yürürlükten kalkan Eski Medeni kanun kadına ilişkin bazı düzenlemeleri aynen korudu . Bunlar boşanan kadının 300 günlük bekleme ve gebe kadının evlenme yasağı, kadının evlenmede ve boşanmada soyadı ve çocuğun soyadı konuları en önemli ayrımcı düzenlemelerdir. Yasaya bakıldığında aile hukuku bölümünde eşitlikçi düzenlemelerde “eşler” cümlesi kurulurken nerede “kadın” cümlesi geçiyorsa orada bir ayrımcı düzenleme var demektir. Örneğin Medeni Kanunda Kadının soyadı, Kadın için bekleme süresi Nüfus Hizmetleri Kanununda “kadının nüfus kayıtlarının taşınması” Neredeyse eşitliğin olmadığı, cümlede “kadın” sözü geçtiği anda hemen anlaşılıyor."
“Türkiye’de örnek dava çalışması yok”
Nüfus kayıtlarının taşınmasını ve kocasının soyadını taşımak istemeyen bir danışanının davasının Mahkeme ve Yargıtay tarafından reddedildiğini, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin de konu bakımından incelemediğini anlatan Yılmaz Kayar, bu noktada Nüfus Kanununa ilişkin bağımsız bir dava açmak ve eşitsizliği göstermek gerektiğini vurguladı. Avukat Yılmaz Kayar, Türkiye’de bu konuda bildiği kadarı ile dava çalışmasının olmadığını, ancak soyadı meselesinin daha görünür olduğunu aktardı.
Nüfus Kanunu, Anayasaya / Sözleşmelere aykırı
Av. Yılmaz Kayar, nüfus kayıtlarının taşınmasının ve soyadının evlenme ile yasa zoruyla değiştirilmesinin evlenen kadın, boşanan kadın, eşi ölen kadının sürekli göç etmesi anlamına geldiğini vurgulayarak bunun ayrımcılık olduğunun altını çizdi. Eşitliğin gerçekleşmesi için evlenme halinde eşlerin kayıtlarının olduğu yerde kalması ve evlenen kadının soyadının kadının başvurusu, izni olmaksızın değiştirilmemesi gerektiğine dikkat çeken Av. Yılmaz Kayar, "Evlenen kadın, evlenerek evlenme öncesi soyadını kaybettiği için yeniden evlenme öncesi soyadını almak isterse emek, para, zaman harcayarak ve bir sürü de sosyal kayba uğrayarak dava açmak zorunda kalmaktadır.
Bu nedenle Nüfus Kanundaki kadınların evlendiğinde erkek eş hanesine taşınması düzenlemesi ve Medeni Kanundaki evlenen kadının erkek eşin soyadını almasına ilişkin soyadı düzenlemesi Anayasaya ve uluslararası sözleşmelere aykırıdır. Sözleşmeler ile kanunumuz çatışmaktadır. Sözleşmeler Anayasa 90/son gereğince doğrudan uygulanmalıdır."
"Kadın her yerde göçmen her yerde mülteci"
“Evlenen kadın hiç birşey yapmazsa soyadını kaybediyor.” ifadelerini kullanan Av. Habibe Yılmaz Kayar, kadınların yazdığı, çizdiği, arkadaşları tarafından bilinen tanınırlığının ortadan kaybolduğunu belirtti. Kadınların evlenince yeni bir kimlik inşa ettiklerini ve eşinin soyadıyla tanındığını söyleyen Yılmaz Kayar, boşanınca ise kadının kimliğini yine kaybettiğini ve evlilik sırasında alınan soyadının da garantili birşey olmadığını aktardı. Av .Habibe Yılmaz Kayar sözlerini şöyle sürdürdü: “Boşanan kadınlar, boşandığı eşinin soyadını kullanmaya devam etmek istediği anda ise hakimden karar almak ve haklı olduğunu kanıtlamakla yükümlü. Kanıtlayamazsa veya soyadını aldığı halde eski eş benim menfaatlerim zarar görüyor diyerek bu hakkın kullanılmasını ortadan kaldırabilecek başvuru yapabilir. Görüldüğü gibi kadın hiç bir yerde kök salamıyor. Her yerde göçmen. Her yerde mülteci aslında. Hiçbir yerde kendine ait bir alanı yok. Kendine ait bir kaydı, soyadı, nüfus kaydı yok.”
"Kadına yakıştırılan ölümün bir başka çeşidi"
Nüfus kayıtlarının taşınması gereken durumlar içerisinde gaiplik, ölüm ve kadının evlenmesinin sayıldığını aktaran Av. Yılmaz Kayar, “Ölüm, gaiplik halinde ve kadının evlenmesi durumunda kayıtlar taşınabilir. Ölümün bir başka çeşidi de aslında kadına yakıştırılmış ve ‘sen bu kadarsın aslında yoksun, aslında hiç olmadın’ gibi bir şey bu. Çünkü doğuştan kazandığın bir hak korunmuyor anlamına geliyor.” dedi.
"Kadınlar soyadını alabilmek için mücadele etmek zorunda"
Kadınların Nüfus Müdürlüğüne gitmeden bekarlık soyadını veya evlilik soyadını kullanması için yasada bir seçenek olmadığını belirten Av. Yılmaz Kayar, evlenen kadının soyadını yasal düzenleme gereği kaybetmek zorunda kaldığını söyledi. Aslında doğal bir hak olan isim hakkının mücadele alanına dönüştüğüne işaret eden Av. Yılmaz Kayar, sözlerinin devamında “Kadın kendi soyadını ‘muhafaza’ etmek ve eşinin soyadının önüne bekalrlık soyadını eklemek yani iki soyadı kullanmak istiyorsa Nüfus Müdürlüğüne başvuru yaparak bunu elde edebilir. Ancak kadın yalnızca kendi soyadını almak isterse – eşinin soyadını taşımak istemez ise dava açması gerekiyor. Bunun içinde avukat temsili, para, zaman ve kararın kesinleşmesi gerekiyor. Bütün bu süreçte kadınlar evlenme öncesi soyadını kullanmıyor. Dava süresince de bu söz konusu değil. Bu durum son yargı kararları ile beraber kolaylaşmış ve yasal olanaklı hale gelmişse de süreç caydırıcıdır" diyerek yasadaki ayrımcılığı eleştirdi.
"Mesele erkek değil erkeklik"
Av. Yılmaz Kayar, soyadı ve nüfus kayıtlarının taşınması konusunu, mücadele alanı olarak gören ve çözmek isteyen kadınların yargıya başvurduklarını belirtti. Bu konuda bazı kadınlara eşlerinin de destek olduğunu ve bunun iyi bir gelişme olduğunu aktaran Yılmaz Kayar, “Bu mesele tek başına kadınlarla çözülecek bir olay değil. Biz kadınlar değişiyoruz. Fakat “ inşaa edilen erkeklik” durduğu sürece ve toplumsal rollerde yaygın bir değişiklik olmadığı sürece kadınlar durmadan savaşmak durumunda kalmaktadır. Bu işi erkekler omuzlar demiyorum elbettte. Bu işin dinamosu kadınlardır. Ama erkekleri de değiştirmek lazım ve eşitliğe onları ikna etmek lazım. Bu nedenle mesele sadece yasal savaşma alanı değil, aslında bir eleştirel erkeklik alanınında gelişmesi ve değişmesi gerekmektedir.” sözlerini kullandı.
"Kadın örgütlerinin ciddi bir dönüştürücü etkisi var"
Kadın mücadelesi yürüten örgütlerin, kadının soyadı ve yasalar üzerindeki eşitsizliklere karşı ciddi bir dönüştürücü etkisi olduğunu dile getiren Kayar, “Saygıyla karşılarında eğiliyorum. Hepimiz onlara çok şey borçluyuz. Onların tespitleri, ve eylemleri ile bu konular gündem oldu ve eşitsizlikler görünür hale geldi. Fakat hukuki girişimler çoğu kez bireysel girişim şeklinde oluyor. Gözlemlerime göre Soyadı konusundaki gündem yüksekliği ile nüfus kayıtlarının taşınması eşit olmamıştır açıkçası. Örneğin Kadınlar Hukuki Destek Merkezi (KAHDEM) olarak 8 Mart’ta ‘Göç Etmek İstemiyoruz!’ başlıklı hem kadının soyadını hem de nüfus kayıtlarının taşınmasını konu alan bildiri yayınlamıştık. Konu daha çok tartışıldıkça meselenin ayrımcılıkla ilişkisi ve sonuçları daha net anlaşılacak diye düşünüyorum.” dedi.
Meclisteki değişiklik önerileri neden gündeme gelmiyor?
Konu ile ilgili yıllardır meclise sunulan yasa değişikliği önerileri var ancak bu öneriler bir türlü gündeme gelmiyor. Avukat Habibe Yılmaz Kayar ise bunun iki nedeni olduğunu belirterek nedenleri; muhalefet tarafından verilen önerilerin kabul edilmemesi ve hükümetlerin bu konuda değişiklik yapma programları olmaması şeklinde sıraladı. Av.Habibe Yılmaz Kayar sözlerini “Çünkü kadının erkeğe bağımlı bir şekilde tanımlanması ataerkil düzenin devamını sağlayan bir şey. Soyadı, nüfus kaydının taşınması, çocuğun soyadı, 300 günlük bekleme süresi, evli kadının kürtajda eşinin rızasının aranması ayrımcılığı, kadının güçlenmesini engelliyor. Oysa kadının güçlenmesi eşitsizliği ve şiddetin kaynağını ortadan kaldırır” diye tamamladı.
Kazete/ Duygu Köseoğlu