Çamura hayat veren bir “Hayalbaz” Çağdaş Erçelik

Demet Güven Akyıldız yazdı...

Edebiyat, müzik ve Türk sineması aşığı bir heykeltraş olan Çağdaş Erçelik, gündelik hikayeleri ve gözlemlerini heykellerine yansıtıyor.
Sanatçı ile yeni sergisi Hayalbaz’ı, sanat hayatını ve heykellerini konuştuk…

Heykele olan ilginiz ilk ne zaman başladı ve nasıl devam etti?

İzmir Güzel Sanatlar Lisesi’nde heykel dersimiz vardı, ilk kez orda çamurla tanıştık. Sonra üniversitede heykel bölümüne girdim ve o gün bugün hayatımın merkezinde yer alıyor.

Çalışmalarınızda sizi en çok neler etkiliyor, neler ilham veriyor?
İnsan ve mekan birlikteliğine yönelik araştırmalar yapmak beni çok heyecanlandırıyor. Böylece sanki insanın dünyasına dair daha geniş ve yoğun bir anlatım yapabileceğime inanıyorum.
Sınırsız ve renkli dünyalar kurgulayabilme ihtimali, en büyük ilhamım sanırım.
9 Kasım’a kadar sergilenecek olan “Hayalbaz” isimli kişisel serginizi anlatır mısınız?
“Hayalbaz” sergisi otobiyografik temalardan oluşuyor. Gündelik hikayelerimin heykele yansıması gibi düşündüm. Evden atölyeye doğru giderken yürüdüğüm sokaklar, yaşadığım şehrin gürültüsü, anılar, kaygılar, rüyalar vs.. gibi mevzular işlerin konusunu belirledi. Bir günlük tutar gibi işledim heykelleri bu sefer.


Geçmiş sergilerinizde edebiyatçıları, Dostoyevski’yi ve Türk sinemasını heykellere dönüştürme fikri nasıl çıktı?
Edebiyat zaten heykel sanatı kadar yoğun ilgi duyduğum bir alandı. Okuduğum romanların gerçek olmasını istemek gibi çocuksu bir oyun düşüncesi ile başlamıştı. İlk kez “puslu kıtalar atlası” romanı bana bu fikri vermişti, Galata’nın dar sokaklarında gezinen karakterler kendiliğinden heykele dönüşmeye hazır gibilerdi zaten. Sonrasında, Dostoyevski, Türk filmi gibi sergilerle genişledi fakat şu an artık biraz daha kendi dünyama dair işler yapmak istiyorum.



Heykellerinizi yaparken kullanmayı sevdiğiniz malzemeler nelerdir?
Genelde çamur benim için çalışması en keyifli malzeme diyebilirim. Fakat işlerimde kağıt hamuru, ahşap, metal gibi malzemeleri de kullanıyorum.

Kamusal alanda yaptığınız heykellerinizden bahsedebilir misiniz?
Sanırım en büyük gururum Burgazada’ daki ‘Sait Faik’ heykeli. O işin benim için yeri çok başka. En sevdiğim insanlardan birine o iş sayesinde dokunabiliyorum gibi hissettim her zaman. Sait Faik’e çok yoğun bir sevgiyle bağlıyım çünkü.

Onun dışında bir çok sempozyumlarda yaptığım işler çeşitli şehirlerde kamusal mekanlarda sergileniyor. Bir kaç örnek vermek gerekirse; Değirmendere parkında “Gruşenka”, İzmir havagazı
fabrikasında “Adnan Saygun”, Karşıyaka’da “Attila İlhan”, Alanya’da “Kral Übü”…

Aynı zamanda müzikle ilgileniyorsunuz. Biraz müziğinizden bahsedelim?
Müzikle ilgim şöyle; yaklaşık 10 yıl kadar Galata’ da Kamayor adlı harika tarihi bir atölyemiz vardı. Bu atölye akşamları konser verilen bir mekana dönüşüyordu. Önceleri kendi kendimize eğlendiğimiz bu etkinlikler giderek ciddi bir uğraşı haline geldi. Uzun yıllar KamayorKabare adlı grubumuzla sahne aldık. Genellikle tiyatro müzikleri çalıyorduk. Ağırlıklı olarak da Ferhan Şensoy şarkılarını. Ferhan Şensoy’un hayatımda çok önemli bir yeri var. Ona çok şey borçluyum, gerçek sanatçılığın nasıl bir şey olduğunu onda gördüm.

Daha sonra bizi oradan çıkarttılar, atölyemizi de yıktılar, böylece müzik grubumuz da dağıldı. Ben şu an tek tabanca soundcloud’daki hesabıma ara ara yeni şarkılar yapıp paylaşıyorum.

Geleceğe yönelik projelerinizden bahsedebilir misiniz?
Şu an için kesinleşmiş bir proje yok fakat hayallerim çok tabi ki, mekana yayılan, insanları içine alabilen, daha geniş kapsamlı işler yapmak gibi fantezilerim var, umarım imkan bulup gerçekleştirebilirim.

Türkiye’de sanatınızı icra etmek zor mu? Sizce heykel sanatı adına neler değişmeli, neler yapılmalı?
Türkiye’de tabi ki çok zor, özellikle heykel sanatı daha da zor. Heykel ülkemizde anıtla özdeşleşmiş ve yoğun bir anti heykel propagandası yapılıyor. Heykel eşittir boş iş yapmak gibi bir durum söz konusu. “Onlar anca heykel yapsınlar.” lafı iyice yaygınlaştı.

Bundan yaklaşık 15 yıl öncesine kadar çok daha canlı bir atmosfer vardı, yarışmalar, sergiler, sempozyumlar düzenlenir, bunlar sanatçılar için üretim imkanları sağlardı. Ne yazık ki her geçen sene bu aktiviteler biraz daha azalıyor.

Yazarlar Haberleri