Çocukluğun en büyük şiarı büyümeyi istemektir. Yaş almayı en fazla çocuklar ister, bir de çocuklaşan yaşlılar. Çocukluğun en çocukça tavrıdır, büyümeye özenmek. Bilmez ki istediği alışveriş karşısında kaybedenin kendisi olduğunu. En çok anneler bilir çocukların alışveriş denilen oyunda kandırılacağını. Bundan olacak parayı elinize sıkı sıkı sıkıştırır da "üstünü almadan gelme" diye de öğütlerler. Ben annemi kaybettiğim günden beri her alışverişin üstünü bıraktım da geldim hayat işportasında.
Büyümek karşılığında koşturmayı, yorulmak nedir bilmemeyi, inceden inceden incitmeler karşısında incinmemeyi, ağrıyan yerinin neresi olduğunu bilmemeyi, üşümemeyi yani veya yanmamayı verdik. Biz umutları, rüyaları verdik büyümek denilen gerçek karşısında. O yüzden ne güzel anlatmış Turgut Uyar bu hakikati: Düşünüyorum da biz, büyüyerek çocukluk etmişiz diyerek. Size yüreğiyle ısıtan bir varlığın mezarı başında anlıyorsunuz sırtınızın üşüdüğünü, bir de sevdiğinizi zannettiğiniz çocukluk aşkınızın sözde büyümüş hali ile aynı masada yüz yüze geldiğinizde üşüyorsunuz. Ölüm denilen soğukluk demek ki bir anda gelmiyor. Merhale merhale yora yora yani bir de üşüte üşüte geliyor. Ancak hatıra yüklü şairin şu mısralarında ısınırken mesela
Canlanınca anılar güz akşamlarında
Bir gariplik çöker üstüme, içim burulur
Annemin sesi yankılanır kulaklarımda
Babam girer düşüme, kalbim huzuru bulur
Küçücük evimizde ne de basit yaşardık
Siyah beyaz televizyonla eğlenirdik, coşardık
Her bayramda büyüklere el öpmeye koşardık
Komşuları aileden bilir, sevmeyene şaşardık
(Murat Hoşöz)
Bir hakikat rüzgârı çarpınca yüzünüze, yeniden titreyip hayıflanıyorsunuz büyümenin en büyük çocukluk olduğunu.