Odalar vardır kerpiçten
Odalar bilirim, bütün fantezi oyunlarını bir araya getirseniz içinde çocuksu kıpırdanışlarla hayat bulan gün ışığının bir zerresi bile olamayacağı. Dünyanın en güzel oyuncakları o odadaki çocuğun hayallerinin bir anına yetişemez. Firavun gibi göğüne merdiven dayasa her devrin devleri, deviremez o Harun masumiyetindeki direnci. Bu yüzden Dıranas şöyle der:
Dün, bir gölge gibi geçti yanımdan
Oydu, bir bakışta tanıdım onu;
Rüyalarıma tayf halinde konan,
Peşime bir korku gibi düşen o.
Bazı yapraktı, bazı bir rüzgâr.
Dolardı aydınlık olup, odama.
Siz bu mısralarda yer alan "o" zamirinin yerine neyi koyarsanız koyun; değeri kendinden değil siz "o" yerine koyduğunuza "o"nun değerini verdiğiniz için sizden alacaktır kıymetini. Ama yazık ki gururu yarım yamalak aklının önüne geçmiş her sevgili gibi "o" da kendinden sanır "o"na verilen emanet değeri. Şairin dediği gibi:
Geçsin günler, haftalar,
Aylar, mevsimler, yıllar...
Zaman sanki bir rüzgar
Ve bir su gibi aksın...
Sen gözlerimde bir renk
Kulaklarımda bir ses
Ve içimde bir nefes
Olarak kalacaksın...
(Enis Behiç Koryürek )
Ömürden arta kalan ve ömrü idame eden bir nefes değil midir, zaten hatıralar? Onlar ki bugünü kuran ve yarının hayallerini besleyen yegane dinamikler değil midir?