Egemenliğe karşı direniş: Damızlık Kızın Öyküsü ve kadın bedeni

Egemenliğe karşı direniş: Damızlık Kızın Öyküsü ve kadın bedeni

Margaret Atwood'un 1985'te yayımlanan distopik romanı Damızlık Kızın Öyküsü, kadınların bedenleri ve özgürlükleri üzerindeki erkek egemen tahakkümü sorgulayan güçlü bir feminist başkaldırı olarak öne çıkıyor. Bugün, Atwood’un yaratığı Gilead rejimi, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı verdiğimiz mücadeleyi simgeliyor ve bireysel özgürlüklerin tehdit altında olduğunu hatırlatıyor.

Damızlık Kızın Öyküsü ve kadın bedeni

HATİCE AKSU

Margaret Atwood'un Damızlık Kızın Öyküsü (The Handmaid's Tale) romanı, sadece distopik bir kurgu olmanın ötesinde, günümüzün toplumsal, kültürel ve siyasi yapılarındaki derin eşitsizliklere ve adaletsizliklere dair çarpıcı bir eleştiridir. İlk kez 1985 yılında yayımlandığında, kadınların vücutları ve özgürlükleri üzerindeki erkek egemen tahakkümü sorgulayan güçlü bir feminist manifesto olarak büyük yankı uyandırdı. Yazar, gelecekte bir totaliter rejim altında kadınların doğurganlıklarıyla değerli varlıklar olarak görüldüğü, erkek egemen bir toplumda varlık mücadelesi veren bireylerin dramını yansıtarak, çok katmanlı bir distopya yaratmıştır. Bugün, 2020'de dizisi yayımlandığında bir kez daha ses getiren Damızlık Kızın Öyküsü, sadece bir edebiyat yapıtı değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı bir başkaldırı simgesine dönüşmüştür. Atwood'un yarattığı Gilead rejimi, kadınların bedenlerinin sadece üreme aracı olarak görülüp, erkek egemen bir otoriteye tabi kılındığı acımasız bir dünyayı resmeder. Burada kadınlar, sadece biyolojik işlevleri üzerinden değer biçilen bir varlık statüsüne indirgenir. Offred, romanın başkarakteri, Gilead'ın toplum yapısında “damızlık” olarak tanımlanan kadınlardan biridir. Offred ve diğer damızlıklar, çocuk doğurabilme potansiyelleri nedeniyle doğurganlıkları ile değerli sayılmakta, tüm bireysel hakları ellerinden alınarak, devlete ait birer varlık gibi davranılmaktadır. Birçok kadının yaşadığı bu türden bir kimlik erozyonu, Atwood'un romanında vurgulanan en temel trajedilerden biridir.

KİTAPTA YANSITILAN RENKLER SINIF AYRIMINI TEMSİL EDER

Gilead'da, kadınlar arasında ciddi bir sınıf ayrımı vardır. Damızlıklar kırmızı kıyafetler giyerken, komutanların eşleri yeşil, menopozdaki kadınlar ise gri renklerde elbiseler giyerler. Bu renkler, her bireyin toplum içindeki statüsünü, işlevini simgeler. Kadınların kıyafetleri, yalnızca fiziksel olarak neye hizmet ettiklerinin bir işareti değil, aynı zamanda tüm toplumsal varlıklarının ne kadar indirgenmiş olduğunu da gözler önüne serer. Gilead’ın katı hiyerarşik yapısı, her şeyin belirli ve öngörülebilir bir düzen içinde işlemesini sağlarken, bu düzende hiçbir bireyin özgürlüğü veya seçme hakkı yoktur. Beden ve Kimlik: Offred'in Mücadelesi Atwood’un romanında, kadınların bedenleri sadece fiziksel değil, aynı zamanda ideolojik birer araca dönüşür. “Biz iki bacaklı rahimleriz, hepsi bu.” Offred’in bu unutulmaz sözü, tüm toplumun kadın bedenine yüklediği baskıyı, bireyselliğin ve kimliğin nasıl yok sayıldığını güçlü bir şekilde ifade eder.

'BİREYSEL ÖZGÜRLÜĞÜ KAYBETMEK SADECE KADINLARI ETKİLEMEZ'

Gilead’daki kadınlar, sadece annelik ve doğurma işlevine indirgenmiş, tamamen pasif varlıklardır. Bu gerçeklik, günümüzde de kadınların toplumsal rollerinin ve bedenlerinin sıkça kontrol edilmesi, cinsel yönelimlerinin ve kimliklerinin yerleşik normlar üzerinden şekillendirilmesi ile örtüşmektedir. Bu noktada Atwood, bireysel özgürlüğün kaybolmasının yalnızca kadınları değil, tüm toplumu etkileyen bir çöküşe yol açacağına dikkat çeker. Damızlık Kızın Öyküsü, yalnızca kurgusal bir dünya yaratmanın ötesinde, günümüz politik ve toplumsal yapıları ile doğrudan ilişkilendirilebilecek bir eleştiridir.

2017 YILINDA SES GETİREN KADIN HAREKETİ BİR YANSIMA OLDU

Atwood, distopyasında, siyasi bir rejimin ve patriyarkal yapının ne kadar kolay bir şekilde tüm toplumu kontrol altına alabileceğini gösterirken, aynı zamanda kadın haklarının geri çekilmesinin ve toplumsal eşitsizliğin ne kadar tehlikeli bir geriye gidişe yol açabileceğini vurgular. Özellikle, 2017 yılında başlayan “#MeToo” hareketi ve ardında gelen feminist eylemler, Atwood’un romanındaki temaların modern bir yansıması haline gelmiştir. Kadınların ve LGBTİ+ bireylerin haklarına yönelik saldırıların arttığı, kadınların cinsiyetçi uygulamalara maruz kaldığı, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin giderek daha belirgin hale geldiği bir dönemde, Damızlık Kızın Öyküsü bir tür protesto simgesi olarak yeniden gün yüzüne çıkmıştır. Kadınların sokaklarda kırmızı pelerinler giyerek seslerini duyurmaya çalışmaları, yalnızca Atwood’un distopyasında değil, gerçek dünyada da kadınların bedenleri üzerindeki erkek egemen tahakküme karşı bir isyanın sembolüdür. Gilead’ı bir distopya olarak tanımlamak, onun geleceğe ait bir tehdit olarak görülmesini sağlar. Ancak Atwood, Damızlık Kızın Öyküsü'nde sadece hayal gücüne dayalı bir dünyanın değil, mevcut toplumsal yapının abartılmış bir yansımasını sunmaktadır.

YALNIZCA FEMİNİST MANİFESTO DEĞİL BİR ELEŞTİRİ

Kadınların bedenlerine dayalı baskılar, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve bireysel özgürlüklerin yok sayılması, bugün hâlâ büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Damızlık Kızın Öyküsü, distopik bir roman olmanın ötesinde, şu an yaşadığımız dünyadaki adaletsizliklerin büyütülmüş bir modelidir. Kadınların yalnızca annelik rolüne indirgenmesi, toplumsal normlara uymayan cinsiyet kimliklerinin dışlanması ve güçsüzleştirilmesi, Gilead’ı günümüzün bir parçası haline getirebilecek kadar yakındır. Sonuç olarak, Damızlık Kızın Öyküsü, sadece kadınların yaşadığı bir distopyayı değil, tüm insan haklarının, eşitliğin ve özgürlüğün tehdit altında olduğu bir dünyanın uyarısını yapar.

Atwood’un bu güçlü yapıtı, yalnızca bir feminist manifestoyu değil, aynı zamanda günümüz dünyasına dair sert bir politik eleştiriyi de içinde barındırır. Bu eser, bireysel hakların, toplumsal cinsiyet eşitliğinin ve özgürlüğün korunması adına hepimizi uyararak, bir kez daha insanlık adına değerli bir hatırlatmada bulunur: Eşitlik, özgürlük ve adalet her dönemde savunulmalıdır, yoksa kaybedilebilir.