Bir Ege masalı! 35'inden sonra İstanbul'u terk etti Bodrum'da duygularını notalara döküyor
Yiğit Suba, reklamcılık yaparken İstanbul’un keşmekeşinden kurtulup Bodrum’a yerleşen ve içinden geldiği gibi, iliklerine kadar hissettiği duyguları notalarına yansıtan bir müzisyen. Müziğini üretirken “sadece rüzgarın ve kuşların sesinin çıktığı bir Ege gecesi gerekiyor” diye anlatıyor.
3 Kasım'da dört şarkıdan oluşan 'Acayip Bir Yer' adlı EP çalışması yayınlanacak olan Yiğit Suba ile Gümüşlük’e uzanan hikayesini ve müziğini konuştuk.
Uzun yıllar reklam sektöründe çalıştıktan sonra müzik sektörüne girdiniz. Bu sizi buna iten ne oldu?
Üniversite sonrası müzik geçinmek için yeterli olmadı. Yalandan çalışıyormuş gibi yapıp para kazanılabilecek ve bana uygun olan tek iş de tabii ki reklamdı. Ama hızlı bir manevrayla o saçmalıktan fena halde uzaklaştım. Müziğin ufak ufak direnip galip gelmesini izlemek çok keyifliydi.
İstanbul’da yaşarken Bodrum’a yerleşmeye karar verdiniz. Bu kararın nedeni ne oldu ve size sanatsal anlamda nasıl faydalar sağladı?
Yedi yıl önce Gümüşlük'e yerleşme kararı aldığımda Herbafrique adlı bir reggae grubum vardı. İstanbul'da gürültünün, kargaşanın, trafiğin ve yorucu kalabalığın arasından zar zor geçip Beyoğlu ve Kadıköy'deki küçük bar sahnelerinde özgürlük ve sevgi temalı şarkılar söylemek gülünç geliyordu. Bayağı arkama bakmadan kaçmış gibi oldum. Bodrum'a gelince de artık bahanem kalmadı ve kendi bestelerimi yazıp kendi adımla yayınlamaya başladım.
Şarkılarınızda neyi anlatıyorsunuz, onları üretirken sizi neler etkiliyor?
Derin aşk ve gizli öfke arasında gidip gelen dengesizler, yelkenli teknelerin doğru demirlemeyen acemi kaptanları, tutamadıkları balıklar hakkında yalan söyleyenler, betona aşık olmuş korkak ailelerin yetiştirdiği panik haldeki şehirliler, iyi kokteyl yapan barmenlere bir türlü sesini duyuramayanlar, salaş meyhanelerde gece yarısı yaklaştıkça rakı şişelerinin içinden konuşmaya başlayan cinler, kumsalda uyumayı sevenler, kumsalda uyumayı seven köpekleri sevmeyenler, partiye giderken trafikte arabanın içinde saçma sapan kavgalar eden çiftler, Instagram'da gördüğü kadınlara fütursuzca mesaj atabilen yaşlılar, aynada kendi kendine konuşanlar, güzel sevgilimi ilk gördüğüm an, hiç susmadan dalgalar ve rüzgarlar, sarhoşluk ve tembellik hakkında konuşabilen beni anlatıyorum.
Etrafımda olan biten her şeyle ilgili yazıp, söylüyorum. Bazen sadece rüzgarın ve kuşların sesinin çıktığı bir Ege gecesi gerekiyor. Bazen de kayaları delen hiltilerin yankısıyla, toz toprak kaldıran vinçlerin yağlanmamış cıvatalarından yayılan gıcırtılarla ve daracık yollarda son sürat gidip gelen freni patlamak üzere gibi duran hafriyat kamyonlarının gümbürtüsüyle karışan kavga gürültüleri etkileyebiliyor beni.
Yaptığınız müziğin tarzını ne olarak tanımlarsınız?
Rock müziğin her dönemine gidip geliyorum bence. Bazen aralara reggae ritimleri, klarnet tınıları, dijital sesler giriyor ama arkada her zaman bangır bangır gitarlar, bas ve sağlam davul oluyor. YouTube kanalımın adı 'Punk Meyhanesi'. En iyi bu tanımlıyor sanırım.
Üzerinde çalıştığınız yeni projeleriniz var mı?
3 Kasım'da dört şarkıdan oluşan 'Acayip Bir Yer' adlı EP çalışmam yayınlanacak. Kayıtları bu yaz Bodrum'da üstat İskender Paydaş'ın sahibi olduğu Pay Recording stüdyosunda yaptık. Şarkıların tüm çalımlarını, düzenlemelerini ve mixlerini süper insan Serkan Özyurt'la beraber gerçekleştirdik. Şahane bir stüdyo ve kayıt ortamında, çok yetenekli müzisyenlerle beraber çalışabildiğim için çok şanslıyım. Yeni şarkılar hem çok farklı hem de sound olarak taş gibi oldu. Önümüzdeki günlerde yeni şarkıların tanıtımı için konserler de olacak. Ben de merakla bekliyorum dinleyenlerden gelecek tepkileri.
Sizce Türkiye’de müzik yapmanın zorlukları nelerdir?
Sadece müzik yapmak değil Türkiye'de evde saksı çiçeği bakmak bile zor. Her an her şeyin değişebildiği, ama kimsenin de bu negatif beklenti yüzünden hiçbir şeyi değiştiremediği absürt zamanlardan geçiyoruz.
Müzik yapmak için ya delirmiş biri ya da paralı bir ailenin çocuğu olma zorunluluğu varmış gibi düşünen, cesareti kırılmış, neşesi çalınmış, kendini ifade ederken uzun cümlelerde kaybolan bir toplumda yaşıyoruz.
Sahneye çıkanlardan beklenti çok fazla. Sahnedekilerin de dinlenme sayıları, takipçi sayıları, beğeniler, linkler, hikâyeler, filtreler gibi sonu görünmeyen takıntıları var. Duyulmak ve görünebilmek benim gibi bağımsız müzisyenler için çok daha da zor. Açıkçası kural koyanlar, karar alanlar ve onların takım elbiseli çalışanları çok da umurumda değil. İyi şarkı her zaman dinlenir. İyi şarkıcı her zaman sevilir. Umarım.